Ana Sayfa
Özgeçmiş

18 Mart´ta neden bir şey yazmadım?

Merhaba.

Allah selâmet versin.

Her yazının bin bir türlü nedeni olur. Yazar, bunlardan birini alır arkasına, yelkenini doldurur ve yazar. Örneğin, kimi mutluluğunu paylaşmak ister, bir diğeri dertlerini; çünkü mutluluk dağıtıldıkça artar, dert anlattıkça azalır.

Bunu en iyi gemiciler bilir. Küçücük, sayılı adımlarla ölçülebilen yaşam alanlarında her an deneyimledikleri olgudur bunlar.

Ama benimki bir derdi ya da mutluluğu paylaşmak değil. Değil diyorum ya, olabilir de; emin değilim.

Bu yazının gerekçesi, değerli bir dostumun 18 Mart günü on sularında ‘bugün için bir şeyler yazılsa ne güzel olurdu’ diyerek beni nazikçe uyarmasıdır. İlgili ortamlarda hemen her STÖ birkaç cümle de olsa yazmıştı, dostum da benden beklemişti. Çünkü TÜMDER adına bu görevi ben ifa ediyordum.

Elbette bu yıl da bir yazı yayımlıyabilirdim. Her yıl yinelediğim cümlelerden birini alır, az orasını biraz burasını değiştirir, iki de tarihi motif ekler, yayımlayıverirdim, olur biterdi. Ama olmadı, yapamadım. Elim bir türlü varmadı. Kaç kez geçtim bilgisayarımın başına bilmiyorum. Kaç kez, kaç cümle üzerinde dolaştım; sözcüklerden birini kopyaladım, diğerini sildim oraya yapıştırdımsa da sonunu getiremedim.

Neden yapamadığımı aşağıda anlatmaya çalışayım:

Her yıl ulusal anma günleri yaklaştıkça aklıma o günlerin nedenleri de düşer. ‘Neden bu yaşandı’, ‘nasıl bu noktaya gelindi’ ve benzeri, hemen herkesin zihninde dolaşan. Biliyorsunuz, özel bir çaba sarf etmeyiz bunun için, gayriihtiyaridir. Bu martta da böyle olacak; herkes gibi benim de zihnime Çanakkale savaşlarının nedenleri niçinleri nasılları düşecek, öfke, hüzün, acı ve daha birçok olumlu olumsuz hisler dolacak; o tarifi imkânsız duygu bu yıl da yüreğime oturacak diye bekledim, olmadı.

Nedense, bir sürü karmaşıklığın içinden ‘kaçıncı yıl bu’ sorusu öne çıktı. Yüzü aşkın yıl. Bir asrı geçmiş. Ardından ‘ben kaç yılını idrak ettim bu zaferin’ sorusu geldi. Bundan sonrası; yüreğime oturacak başka bir keşke, ağırlığı altında ezildiğim bir pişmanlıkla baş başa kalmak oldu.

‘Keşke bu günleri anmamıza vesile olanlara lâyık, ülkeyi Onlar’ın bıraktıkları yerden daha ileriye taşımış bir neslin ferdi olsaydım.’

Birkaç yıl öncesinde filiz vermişti zihnimde bu dert aslında. Birkaç yılda büyüdü, bu yıl ne mutluluğunu bıraktı bayramların ne de üzüntüsünü felâketlerin. Artık, yüreğime oturan bir ‘keşke’ bir de bunu yok edememe beceriksizliğinin yarattığı öfkeyle baş başayım. Ne kadar sürer, bilmiyorum. Beni tamamen terk eder mi, onu da bilmiyorum. Bunun için bir süre yazamayacağım galiba dostum. Yazarsam, sanki Onlar’a karşı bir mahcubiyet hissedecekmişim, ‘yalan söylüyor, sahtekârlık yapıyormuşum’ gibi berbat bir düşünceye kapılıyorum.

‘Keşke, keşke bütün hayatımı o 18 Mart Çanakkale Zafer’i ve daha nice destanlaşmış zaferleri bir adım ileriye taşıyacak çalışmalarla geçirseydim.’

İşte böyle; o yazıyı bu nedenle yazamadım.

Hafifledim mi?

Evet, ama bu bir derdi paylaşmanın değil, değerli bir dosta mazeretimi söylemenin verdiği bir rahatlık. Derdimi elbette paylaşacak, yüreğimi hafifletecek yoldaşlar çıkacaktır.

Dertler paylaştıkça azalır; bunu en iyi gemiciler bilir.

Pruvanız netâ olsun!

Yakup Korkmaz

Tuzla - İstanbul

202403261400

yakupkorkmaz.com © denizci’