Ana Sayfa
Özgeçmiş

Ülke Neden Denizcileşmelidir?

Allah selâmet versin.

Giriş

Yanıtına “dünya deniz endüstrisinin altı paydaşından yalnız «taşımacılar» paydaşının dünya ticâretindeki payı yaklaşık 700 milyar ABD Dolarıdır” cümlesiyle başlanır, “denizcileşme” ile bu mâlî gücün en az yüzde otuzuna ulaşılabileceği söylenirse soru boşa düşer.

«Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller» ile mükemmeli amaç edinen bir toplumun hedefine giderken izleyeceği ortalama yol bellidir:

(1) Özgürce yaşayacağı alanı belirler ve düzenini burada kurar.

(2) “Muhtaç olmadan yaşamak” (iktisadi bağımsızlık) için çalışır.

İlk tespitimiz: «İktisadi bağımsızlık» mücadelesi hep eksik yürütülmüş, “deniz endüstrisi” hiç dikkate alınmamıştır.

Bugünden geçmişe doğru ülkenin sorunları incelendiğinde, iktisadi bağımsızlık için verilen uğraşılarda bir şeylerin eksikliği, çalışmalarda bir kusur olduğu hep hissedilir ama bu eksikliğin adı tam konamazdı.

Diğerlerini göz ardı etmeden ve incelenmelerini uzmanlarına bırakarak; iktisadi bağımsızlık mücadelesinde deniz endüstrisinin eksikliğinin vebâli denizcilerin omuzlarındadır. Çünkü düne kadar bizzat denizciler denizciliğe gereken önemi vermemiş, endüstriyi dış etkenlere açık bırakmıştır. Oysa denizcilik, çağdaş uygarlıkların üzerinde düzeye ulaştıracak yolun ilk taşıdır, bu uğurda girişilecek her çalışmanın ana dayanağıdır.

Deniz Endüstrisi

Denizcilik bir ülkeyi peşinden sürükleyecek önder ekonomidir. Tarihte her devlet için böyle olmuştur, açıkça bellidir ki gelecekte de böyle olacaktır. Bunun fark edilmemesi ülkenin kaybıdır. Bu kaybın önlenmesi, her bireyin vatandaşlık sorumluluklarının en önüne “denizcilik” bilincinin yerleştirilmesi denizciler için mukaddes “dava” olmalı, ülke denizciliğini dünya denizciliğinin en büyüğü yapana ve dünya gemilerini denizcilerimiz ile donatana kadar sürdürülmelidir.

Ancak mücadelenin her aşamasında evrensel hukuk daima en önde tutulmalıdır. Denizciliğin her sorunu özel olarak denizci bakış açısı ile incelendiğinde önerilecek çözümler zaten bu çerçeve içinde kalacaktır. Çünkü denizciler, yaşam biçimleri gereği bilimin ve evrensel insan hakları beyannamesinin ışığı değmeyen hiçbir görüşü benimsemezler.

Denizci

Kim Denizcidir?

Amatör ya da profesyonel; deniz endüstrisinin herhangi bir yeriyle ilintisi olan denizcidir. Deniz endüstrinin yükü denizcilerin omuzlarındadır.

Denizci Kime Denir?

Doğanın ve doğadaki her canlının saygıdeğer olduğunu bilen, yaşamını bu alçakgönüllülükle sürdüren, diğer insanlardan da buna uygun davranmalarını bekleyen insana denizci denir. Tanımıyla ve tanıma ulaşma aşamalarıyla ütopik olduğu söylenen denizci davranış biçimini denizciler deniz yaşamları içinde doğal yollardan edinirler. Bir insanın düşünce yapısının, hayata bakışının bu düzeye yükselirken geçtiği aşamaların toplamına denizcileşme denir.

Denizcileşmenin Ülkeye Etkisi

Denizcileşmenin Ülkenin Sosyal Yaşamına Etkisi

Denizcileşmenin genellikle ülke ekonomisine katkısından söz edilir. Bu önemlidir. Ancak denizcileşmenin sosyal yaşama ve toplumun kültür yapısına etkisi iktisadî etkisinden önce gelir. Öte yandan, bu etki ekonomiyi de doğrudan etkileyeceğinden birbirini besleyen ve tamamlayan bir döngü oluşur.

Çeşitli kurumların yaptığı sosyal araştırmalar, Türkiye’nin son yirmi yıldır yükselen yaşam standardı ile toplum fertlerinin insani ilişkileri arasında ters orantı olduğunu göstermiştir. İnsanlar, özellikle genç nesil hayatlarına giren yeniliklerden etkilenerek başka insanlar ile ilişkisini yitirmiş, sosyalleşmekten adeta kaçınır duruma gelmiştir.

Yine sosyal araştırmalar, insanımızın en güzel özelliklerinden birisi olarak dünyada bile sitayişle sözü edilen “zor zamanlarda toplum fertleri arasındaki dayanışma” refleksinin, bugünkü toplum yaşamı sürdürülürse zaman içinde kaybolacağını söylemektedir.

Diğer yandan devletin tüm uğraşlarına ve karşı önlemlerine rağmen; gençler arasında kötü alışkanlıklar ile yaşam standardının yükselişi doğru orantıyla artmaktadır. Gençlerimiz en verimli yaşlarında çeşitli bataklıklarca yutulmakta, ülkemiz geleceğini kaybetmektedir. Geleneksel eğitimin bu olumsuzluklara önlem olmadığı anlaşılmıştır. Diğer bir önlem olarak spor da artık yeterli değildir. Çünkü geleneksel karacı sporlar, genç insanların gerçek duygularına karşılık veremez duruma gelmiştir.

«Genç bir insanın tüm duygu taşmaları ancak deniz yaşamı ve deniz sporları ile yönlendirilip verimli hâle getirilebilir. Diğer taraftan denizin kendi doğal yapısı karşısında genç insanın denize uyum çabası, duygularının da olumlu yönlere evrilmesine neden olacaktır.»

Başlatılacak denizcileşme seferberliğinde akan veya duran, en küçük suyun bulunduğu her yer deniz kabûl edilmelidir. Bu kabûl ülkeye, iç bölgelerinde de denizci gençlik merkezleri kurulabilecek kıyılar kazandıracaktır. Denizci gençlik merkezi, bulunduğu yörenin tüm gençlerinin denizcileşmesi ve böylece hiçbir gencin batağa düşürülmemesi demektir.

Denizcileşme seferberliği ile denizci eğitim düzeninin kurulma çalışmalarının birlikte yürütülmesi, iki çalışmanın amacına ulaşacağı yolun artan bir ivme ile kat edilmesini sağlayacaktır. Çünkü denizcilik eğitimi genç beyinlere analitik düşünme biçimi kazandırır.

İnsan düşünen varlıktır. Her insan karşılaştığı engeli aşmak için düşünerek yöntem geliştirir. Fakat bir sorun karşısında üretilen her çözüm doğru değildir. Doğruluk ihtimâlinin çözüme ulaştıran yolla sıkı bağı vardır.

Analitik, yani çözümleyici düşünme biçimi günümüzde insanoğlunu herhangi bir sorun karşısında doğru çözüme ulaştıran en kestirme yol olarak bilinir. Analitik düşünme biçimi insana çocuklukta verilmeye başlanır. İnsan bu biçimi daha sonraki yaşlarında da alabilir ancak bu sınırlı bir biçimlendirme olur.

Zor durumlarında insanlık kendine bu yöntemle çıkış yolu bulmuştur ama bu hep geç ve eksik kalan bir çözümdür. İkinci büyük savaş sonrası dünyanın aldığı siyasi biçim buna iyi bir örnektir.

Analitik düşünce biçimine erken yaşlarında girmenin tek yolu denizci eğitimdir. Daha sonraki gençlik yaşlarında bu biçim daha uzun çalışmalarla ve ancak gencin kendi tercihi ile verilebilir.

Kitap okumak ve okuduğu üzerinde tartışmak analitik düşünce biçimini edinmenin bir yoludur. Ne yazık ki, okuma alışkanlığı da girilen bir biçimdir, çocuk yaşlarda edinilir. Oysa denizci eğitim okuma alışkanlığının zorunlu olarak edinildiği tek yoldur. Çünkü denizci eğitimde eğitim aracından başka hiçbir şeyin önceden planı yapılamaz. Sonsuz ihtimâller karşısında çocuk ancak geçmiş deneyimlerden faydalanacaktır ve bunun tek yolu okumaktır.

Analitik düşünme biçiminin önemini kavramak için Türk özgürlük savaşının planlayıcısının ve arkadaşlarının yaşamlarını incelemek, hangi yaşta nerede ne yaptıklarına bakmak yeterlidir. Aldıkları eğitimin incelenmesini o alanın uzmanlarına bırakarak, bu eğitimin ya denizci eğitim veya muadili başka bir eğitim olduğu söylenebilir. Bizim savımız, böyle düşünme biçim ve yeteneğine sahip olabilmesi için insanımızın çocuk yaşta denizci eğitimle tanışması gerektiğidir.

Dünya nüfusunun milyonlar düzeyinde olduğu dönemlerde bile denizin önemi bilinirdi. Bugün kaçınılmaz bir ticârî araçtır. Denizcinin dünyada gitmediği köşe yoktur, her yanına gider. Dünyanın hemen her toplumu ile temas eder ve kültürel etkileşime girer. Gittiği her yerde ülkesini temsil eder. Deniz tam bir uluslararası ilişkiler yumağıdır. Çünkü, deniz yaşamının ve denizde ticâretin gereği tüm temaslar uluslararasıdır. Denizde tüm ilişkiler uluslararası sözleşmeler ve bu sözleşmelere dayanan düzenlemeler ile yürütülür. Denizcileşme zorunlu olarak denize özel hukukçuların yetişmesi, yurtdışına taşan hukukî ilişkilerin artması, dolayısı ile yerelden çıkıp evrenselleşen bir hukuk anlayışının yerleşmesi demektir.

Denizcileşmenin Ülkenin Ekonomisine Etkisi

Sosyal yaşamın temelinde yer alan ticâret, üreten ve tüketen insanın tüm yaşamını etkiler, varsıllığın ana belirleyicisidir. İyi tüccarların olduğu ülkelerin üretim çeşidi fazla, üretilen niteliklidir. Nitelikli malın tüketilirken yeğlenme ihtimali yüksektir. Kişinin ve ülkesinin hayat standardı ile üretilen malın satılması arasında sıkı ilişki vardır. Ürettiği malı çok olanlar varlıklı olur, satanlar varsıllaşır.

Üretilen tüketilecekse, yani satılabilecekse üretilir. Ulaştırma bu cümlede bir sözcük olarak görünür ancak neredeyse eylemin bütününün gücüne sahiptir. Diğer yandan enerji ve üretim ayrılmaz ikilidir. Enerjisiz üretim mümkün değildir. Enerji olmadan üretim için milletimiz “taşıma su ile değirmen döndürmek” deyişini kullanır. O halde önce enerji üretilmelidir. Denizin sonsuz enerji kaynağı olduğu artık bilinmektedir. Denizcileşme bu sonsuz enerji kaynağına ulaşmak demektir.

Ülkelerin yaşam düzeyleri tükettikleri besin çeşitleri ile de ölçülür. Denizden elde edilen ürünlerin tüketim düzeyi bir gelişmişlik ölçüsü olarak alınır. Denizcileşmenin getireceği anlayış, balıkçılığımıza bilimin yardımını artıracaktır. Bu yardım balıkçılarımızın birer çevre güvenliği bekçisi yapar. Çevreci ve doğal yaşamın koruyucusu balıkçı ürününü dünyanın her köşesine kolaylıkla satar.

Dünya Denizyolu Taşımacılığı Hizmetinden Alınacak Pay

Üretilen mal satılacak, satılan mal tüketicisine ulaştırılacaktır. Bu sonsuza kadar kırılmayacak bir ekonomi döngüsüdür. Denizcileşme, aşağıda özetlenerek verilen ekonomilerden ülkemizin aldığı paylarını büyük oranlara çıkarmasını sağlayacaktır.

Dünya ticâret örgütü WTO her yıl dünya mal ticâretinin ve bu malların taşıma hizmetinin mâlî boyutunu yayımlar. Taşıtma hizmetinin ederinin malın toplam ederindeki oranı, yani navlun basitçe hesaplanır.

Uluslararası denizcilik örgütü IMO, Uluslararası deniz ticâret odası ICS ve dünyanın benzeri ileri gelen kurumları dünya mal ticâretinde malların yüzde doksanının veya daha fazlasının denizyolu ile taşındığında mutabıktır. Yine aynı kurumlar, dünya ticârî malları toplam ederinin yüzde yetmiş ya da daha fazlasının denizyolu ile taşındığına, gelişmekte olan ülkelere rehberlik eden Birleşmiş Milletler Ticâret ve Kalkınma Konferansı UNCTAD ayrıca ve özellikle gelişmişlik için bu ticâretin mutlaka hesaba katılması gerektiğine dikkat çeker. Denizyolu ile taşınan malın ederi ile navlun arasındaki ilişkiden denizyolu navlununun mâlî boyutu hesaplanabilmektedir.

2019 yılından geriye doğru on yılda dünyanın yaşadığı iki ekonomik durgunluğa rağmen bu boyut aşağı yukarı 650 milyar Amerikan Doları civarındadır.

Birleşmiş Milletler Ticâret ve Kalkınma Konferansı UNCTAD her yıl ocak ayında denizyolu taşımacılığı ile ilgili değerlendirmeler yayımlar. Bu değerlendirmelerde dünyada ilk otuz beşe giren ülkeleri sıralar ve her bir ülkeyi gemi sayısına göre bir sıraya oturtur. Bir ülkenin dünya mal taşıma hizmetindeki mâlî payı dünya toplam tümyük DWT oranı ile hesaplanabilir

Ülkemiz bu sıralamadaki yerinin yukarılarda olduğu yıllarda tümyük DWT oranı dünyaya göre yüzde 1,5 ile 1,6 aralığında seyreder. Bu oran ülkemiz için yeterli değildir. Dikkatli, özenli ve güvenle oluşturulacak projelerle bu oranın yüzde otuz beşler civarına, dolayısı ile dünyanın denizyoluna ödediği 650 milyar Amerikan Dolarından 225 milyar Amerikan Dolarından fazla paya çıkarılabileceği öngörülmektedir.

Tümyük (Deadweight)

«Bir geminin üretim amacına uygun işletilirken gereken her tür donanım, düzenek ve beraberindeki gerekli sarf ve yedek malzemesi ile donanım ve düzeneklerin kullanıcıları dâhil diğer tüm insanlarla birlikte, taşımasına izin verilen en fazla yükün toplam ağırlığına tümyük (deadweight) denir.»

Tümyük İngilizce’den dilimize «detveyt» (deadweight) olarak okunduğu gibi söylenegelen bir kelimedir. «Tümyük» birleşik kelimesi ile Türkçe düşünceye aktarılmıştır.

Türk Dış Ticâreti Mallarının Denizyolu ile Taşınmasından Alınacak Pay

Türkiye istatistik kurumu TUİK Türk dış ticâreti mallarının denizyolu ile taşınanları bilgilerini yayımlar. Diğer taraftan Ulaştırma Altyapı Bakanlığı denizcilikle ilgili istatistiklerinde Türk limanlarında elleçlenen ihraç ve ithâl malların boyutlarını, ayrıca bu malları taşıyan gemilerin bayraklarını verir. Bu bilgilerden yola çıkılarak Türk dış ticâreti mallarının denizyolu ile taşınanların mâlî boyutu ile Türk bayraklı gemilerin denizyolu navlunundan aldığı pay hesaplanabilmektedir.

2017 yılı için Türk bayraklı gemilerin bizim dış ticâreti mallarımızı taşıyarak elde ettikleri 1 milyar 300 milyon Amerikan Doları civarındadır. Türkiye denizcileşerek dünya tümyük DWT sıralamasındaki yerini yüzde otuz beşler düzeyine çıkarırken, doğal olarak dış ticâreti mallarının denizyolu ile taşınma oranı da artar. Özel ve basit bir çaba ile Türk bayraklı gemilerin bu hizmetteki payı da artırılabilir. Bu payı yüzde seksen beşler düzeyine çıkaran Türk deniz ticâret filosunun ülkeye ekonomik katkısı, yüzüncü yıl ekonomik hedefleri hesaba katıldığında yıllık 38 milyar Amerikan Doları kadar olacağı öngörülmektedir.

Dünya Gemicilik Hizmetinden Alınacak Pay

Uluslararası taşıyıcılar federasyonu ITF deniz taşımacılığında çalışan gemicilerin önerilen aylık çizelgesini belli zaman aralıkları ile yayımlar. Her bir gemicinin gemideki görevine bakmaksızın aylık ortalaması hesaplanabilmektedir. Uluslararası Baltık denizcilik konseyi BIMCO, 2015 yılında dünya denizlerinde gemilerde çalışan mevcut gemicilerin sayılarını ve gelecek on yıl için öngörülerini yayımlamıştır. Bu bilgilerden “gemici” hizmetinin dünya hizmet ticâreti içindeki payı hesaplanabilmektedir.

ITF ve BIMCO’nun verilerinden 1 milyon 600 bin kişiyi aşan gemici sayısı kullanılarak 2015 yılındaki dünya hizmet ticâreti içinde gemici hizmeti boyutunun yaklaşık 46 milyar Amerikan Doları kadar olduğu bulunur.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı denizcilikle ilgili istatistiklerinde Türk gemicilerin sayısını verir. Bu sayı ve ITF skalasının ortalamasından yola çıkılarak Türk gemicilerin dünya gemicilerindeki oranının yıllık mâlî boyutunun 2015 yılı için dünya gemici hizmeti ticâreti içinde yüzde 6 civarında bir oranla 3 milyar Amerikan Doları kadar olduğu hesaplanabilmektedir. Bu oranın yüzde 25 düzeyine kadar çıkartılabileceği, dolayısı ile dünya gemici hizmeti ticaretinden yıllık ortalama 11 milyar Amerikan Doları girdi sağlanabileceği öngörüsü gerçekçidir.

Yabancı Bayraklı Gemiler ile Ticâret ve Yaratılacak Ekonomik Girdi

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı denizcilikle ilgili istatistiklerinde Türk Boğazları’ndan uğraksız geçen gemiler ile Türk limanlarında tahmil tahliye işleri yapan yabancı bayraklı gemilerin sayıları bulunabilir. Her bir yabancı bayraklı gemi ile yapılacak ticâretin mâlî boyutunun yüzde yirmi beşi saf girdi olarak hesaplanabilir.

Bu gemiler için 2018 yılı dâhil son beş yılın ortalaması 60 bin civarındadır. Bugün hiç ticâret yapılmayan bu gemiler ile ticâreti yapılabilir hâle getiren düzenlemeler ile ortalama 1 milyar 500 milyon Amerikan Doları saf girdi sağlanabilir.

Ülke Nasıl Denizcileşir?

Giriş

Ülkemiz için denizcileşme kaçınılmazdır, kaderdir. Bu “neden” sorusunun yanıtı aranırken kolayca saptanabilir. Nedeninden hareketle, denizcileşmenin sosyal bir değişme, dönüşme olduğu da kolayca görülür. Sözün burasında artık “nasıl” sorusunun yanıtına sıra gelir:

“Ülke nasıl denizcileşir, denizcileştirilir veya denizcileştirilebilir?”

Denizcileşmenin Önündeki Engel: Denizcileşmeye Gösterilen Direnç

Toplumlar köklü sosyal değişikliklere güçlü direnç gösterirler. Bunun örneklerini kendi toplumumuzda görürüz. Örneğin özgürlük savaşının sıcak çatışma yıllarından sonra Mustafa Kemâl’in aydınlanma devrimlerine toplumun gösterdiği direncin izleri günümüzde az da olsa hâlâ görülür. Mustafa Kemâl gibi bir lidere gösterilen direncin katbekat fazlası günümüzde görünecektir. Bunun birçok nedeninden en açık olanı, denizcileşmenin kendisidir. Toplumun denizcileşerek ulaşacağı düzeyin ütopik, ulaşılamaz olduğu sanısı, tam bir “öğrenilmiş çaresizlik” örneği olarak milletin inancını etkileyecektir.

Bu sorunu aşmak için direnç noktaları tek tek tespit edilerek her biri için toplumun ikna edilmesi yöntemi mi izlenmelidir? Olabilir. Ancak yıllarca ertelenmiş ve unutturulmaya çalışılmış bir mücadeleyi başlatmanın fazladan bir an bile beklemeye tahammülü yoktur, çünkü geçen her an milletin yüz yıl önce kazandığı özgüveni aşındırmaktadır.

O halde, milletin bu davaya inanması sağlanmalıdır.

Denizcileşmenin getireceklerinin yanında unutturulma nedeni de anlatılırsa milletin sağduyusu geleceği kendiliğinden görür.

Denizcilik Bize Neden Unutturuldu?

Milletlerin birbirlerini yok etmecesine giriştikleri her savaşın nedeninin ekonomik olduğunu biliyoruz.

Gazî Mustafa Kemâl Atatürk’ün 17 Şubat 1923 Türkiye İktisat Kongresini Açış Söylevi'nin bir yerinde şu tespitte bulunuyor:

«Efendiler, tarih, milletlerin yükselme ve düşmesi sebeplerini ararken birçok siyasî, askerî, sosyal nedenler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok, bütün bu nedenler, sosyal olaylar da etkilidir. Fakat bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselmesiyle, düşmesiyle ilgili ve ilişkili olan milletin ekonomisidir. Tarihin ve tecrübenin belirlediği bu gerçek, bizim millî hayatımızda ve millî tarihimizde de tamamen görülmüştür. Gerçekten Türk tarihi araştırılırsa bütün yükselme ve düşme sebeplerinin bir iktisat meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır.»

Ancak bu bilgi bizi her savaşın ekonomisi kötüye giden milletler tarafından çıkarıldığı sonucuna ulaştırmaz. İncelendiklerinde ekonomi dışında birçok gerekçe görebilirsiniz. Eşinin namusuna tasallut edildiğini ileri süren kralın pespaye nedeninden demokrasi getireceğini söyleyen yönetimin kutsal nedenine kadar binlerce neden sayılır. Bunların içinde bir tanesinde bile “gelecek kaygısı” ya da “ülke yaşam ölçününü yükseltme” gibi açık sözlülük yoktur. Üstüne, savaşların büyük çoğunluğu söyleyenin kendisinin bile inanmadığı nedenlere dayandırılarak çıkarılır. Yani doğrudan sömürü amaçlıdır.

“Savaşın adından başka her şeyi yalandır” sözü bunun için söylenmiştir. Evet, savaşların nedeni ekonomiktir fakat toplum tarafından onaylanmayan hiçbir savaş da kazanılamamıştır. Bunu her yönetim bilir. Milletini savaşa sokan çoğu lider bu sapkınlığa düşer. Yalana. Basit söylemiyle, yalanla başlanan her işin sonu gibi sapıkça başlatılan her savaşın sonu başlatanın hüsranıyla sonuçlanmıştır.

Oysa, haklı ve doğru gerekçeyle girilen savaşların her zaman başarılı olduğu da tarihe bakıldığında görülür. Örneğin Türk milletinin özgürlük savaşının başlangıcından bugüne kadar her mücadelenin geçersiz ve haksız tek bir gerekçesi yoktur.

Amacının kutsallığına bakıldığında bu savaşın sonunun zafer olacağı kesindir.

Denizcilik bize, sürdürmekte olduğumuz özgürlük savaşında mevzi kaybettirmek için unutturuldu.

Bu millete anlatılmalıdır. Bu ve benzeri, insanımızın doğasını muhatap alan söylemler millette daha çok karşılık bulacaktır. Karşılığı, tarihte defalarca ortaya çıkan özgürlüğe düşkünlüğünü bir kez daha göstermesidir. Bir bakıma bu, milletimizin ilk kurşunu atma zamanını mücadelenin bu aşamasında biraz erkene çekme çalışması olacaktır.

Burada koşullu bir soru öne çıkar:

Millete bunu kim anlatabilir?

Liderlik Anlayışının Güncellenmesi, Liderlik Kavramının Yenilenmesi Gerekir

Denizcileşme gibi köklü bir değişim ve dönüşüme kuruluşun ilk yıllarında devrimlerin uygulamaya sokulmaları örnek olabilir. Fakat o günlerin liderlik anlayışının bugün geçerli olmadığını bilmek gerekir.

Milletlerinin zor zamanlarını başarı ile geçiştirmiş liderlere millet kutsiyet yükler. İlkel toplumlar bazen çok ileri giderek böyle bir lideri tanrılaştırır.

Koşullar liderleri doğurur. Liderin başarısı, kendi yetenekleri yanında milletinin desteğine de bağlıdır. Yani bir seferberlik anlayışı tüm milletçe benimsenmelidir. Türk milletinin özgürlük savaşının liderinin doğuşu ve başarısı bunun tarihteki en yakın örneğidir. Ancak günümüzde geçerli olacak yeni bir liderlik kavramının ilk işaretlerini de bu lider vermiştir. Mustafa Kemâl’in mücadele için eyleme başlamasından ölümüne kadar hayatı incelendiğinde milleti ilgilendiren her kararın alınmasında mutlaka bir danışma kuruluna başvurduğu görülür.

Gerektiğinde “ben size ölmeyi emrediyorum” diyebilecek kadar keskin özelliğe sahip Mustafa Kemâl, İstanbul’daki ilk çalışmalarından özgürlük savaşının en şiddetli anlarına kadar her zaman böyle bir kurul oluşturmuş, her kararında mutlaka bu kurulun onayını aramıştır. O günlerde ve o günlerden sonraki onlarca yıl içinde lider olduğu söylenen başkalarının davranışları ile karşılaştırıldığında, Atatürk’ün bugünlere ışık tutmak istediği kolayca anlaşılır. Çünkü tarihi iyi bilen ve çok iyi değerlendirebilen Atatürk, geleceğin bilgiyi yorumlayabilen aydın insanların birlikte hareket edeceği toplumlar olacağını görüyor ve bir önder olarak geleceği de örnek davranışları ile şekillendirmek istiyordu.

Bundan sonraki mücadelelerde tek bir kişinin liderliği olmayacaktır. Olsa bile bunun başarılı olması mümkün değildir. Çünkü mücadelenin başarısı liderin özel yeteneklerine bağlı değildir.

Az Geriye Bakış – Bir Silahın Gelişim Aşamaları

Tarihin her döneminde, yönetim biçimiyle ilgisi olmaksızın her lider toplumun desteğini arkasında görmek istemiştir. Bir lider için toplumun desteği, konumunun teminatıdır. Toplumun desteği algısı yönlendirilerek alınır. Algı yönetiminin başlı başına ve çok geniş bir alan olduğu herkesçe bilinir.

Algı yönetimi için türlü vasıtalar kullanılır. Liderin toplum fertleri ile doğrudan temasından başlayıp ülke geneline yayılmış ağlar üzerinden toplumu bilgilendirerek yönlendirmeye kadar geniş bir yelpazede incelenirler.

Çok önceleri yalnız topluluklara hitap edilirken sonraki yüzyıllarda basılı yayın araçları ile daha geniş halk kitlelerine etki edilmiştir. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarında, bizim özgürlük savaşımızın sıcak aşamalarının hemen ardından toplumların algılarını biçimlendirme yöntemlerine elektronik tekniği eklenir. Yirminci yüzyılın başlarına göre ileri, günümüze göre ise çok geri denebilecek tekniklerin kullanıldığı uzaktan iletişim vasıtalarıyla yapılan kamusal yayınlar, ulusları topyekûn belli bir yöne çekebilmiştir. Bu silâh ikinci büyük savaşta geleneksel silahlarla da desteklenerek olabildiğince kullanılmıştır.

Günümüzün En Güçlü Silâhı

Gelişen tekniğin imkânlarını kullanan günümüz kamusal yayın ağlarına genel iletişim ağları üzerinden yayımlanan sanal ortamlar da eklenince, aldatıcı masûm görünüşünün altında korkunç bir silâh saklayan ve adına “sosyal medya” denen, toplumun hemen tamamına yakın bir kesimini hızla etkisi altına alan büyük bir güç ortaya çıkmıştır. Silâh olarak kullanımı daha çok yenidir. Bugünkünden birkaç eksiği ile iki binin ilk yıllarında etkin olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Bu güç kullanılarak toplumun algıları ile oynanmakta, tam da sömürgecinin istediği gibi bazı eksiklikleri olan toplumlar her an her yöne çekilebilir sürülere dönüştürülebilmektedir. Bu silâhın bugünkü gücü yanında geçen yüzyılın ortalarındaki gücü yok denecek kadar küçük kalmaktadır.

Bu silâh kullanılarak diğer bir güç olan ve bir milletin doğrudan geleceğini ilgilendiren ekonomi kolaylıkla etkilenebilmektedir. Bizim gibi ekonomisi özellikle “gelişmekte olanlar” sınıfında bırakılmış ülkeler bunun etkisinden kaçamayacak durumdadırlar. Son birkaç yıl içinde ülkemizde yaşanan ekonomik buhranların sosyal medya silâhı kullanılarak çıkarıldığı artık gün gibi aşikârdır.

Egemen güç bu silahı kullanarak ülkeleri avucunda tutmaktadır.

Bu silâha karşı toplumda bir direnç oluşturulmalıdır. Direnç, toplumun bilinç düzeyinin yükseltilmesiyle sağlanır. Oysa yerel siyasetçiler bu silâh üzerinden basit ve küçük çıkarlar elde ederler. Bu nedenle toplumun bilinç düzeyini yükseltme çalışmalarına bırakın desteği, toplumun nezdinde küçük düşüren yaftalarla etkisiz kılarak böyle çalışmalara izin bile vermezler. Böylece bu güç farkına varmadan siyasetçinin kendisini de vurmaya başlayan bir silâh olur.

Denizcileşme hareketi, ulusumuzun ve bulunduğumuz coğrafî bölgenin geçmişten günümüze yaşanmışlıkları değerlendirilerek ele alınmalıdır.

Denizcileşmenin etkilerinin bazılarına kendi başlığı altında dokunulmuştur. Ancak denizcileşme ile ilgili her çalışmada denizcileşmenin bir milletin geleceğini ilgilendiren önemli bir değişim olduğuna sürekli vurgu yapılmalıdır.

Burada, “millete bu seferberliği kim onaylatacak”, bir bakıma “bu değişimi kim yapacak” sorusu sorulur.

Denizcileşmede Liderlik

Toplumun bugünkü yapısının evrilmesi, yani doğal değişimler geçirerek denizciliğe dönüşmesi için çok güçlü bir önderlik kurumuna ihtiyaç olduğu açıktır.

Önderlik birden fazla, olabildiğince çok bilgenin görev yaptığı bir kurum olmalıdır.

Tek bir liderin çevresinde, her dediğini onaylayan bir toplumla iş görme anlayışı geçen yüz yılın ortalarında bitmiştir. Bugün başına buyruk bir insanın liderlik konumuna geçip yukarıda değinilen çok güçlü bir silâh kullanılan saldırıya karşı tek başına mücadelesi mümkün değildir.

Günümüzün önderi, lideri, geçmişi bilen ve bildiğini yorumlayarak geleceği planlayabilen fertlerden oluşan bir toplumun içinden çıkarak liderlik yapma özverisinde bulunabilecek insandır. Lider konumundaki insan, çevresinde en az liderin yeteneklerine sahip başka insanlar tarafından desteklenmelidir. Yani aslında lider, kendisinin dengi insanlar arasından o insanlarca öne çıkarılmış, bir bakıma görevlendirilmiş insandır.

Günümüzde topluma kişiler değil kurullar önderlik edebilir. Ana başlığın girişinde de değinildiği gibi Mustafa Kemâl Atatürk’ün yaşamı böyle bir önderliğin imleri ile doludur.

Toplum ancak böyle bir liderler kurulunca denizcileştirilebilir. Evrilme doğal akışına bırakılamaz. Çünkü, bir kez daha belirtmeliyiz ki, millet uzun yıllar altında kaldığı koşulların etkisiyle özelliklerinden bazılarının aşınması tehlikesi içindedir.

Ülkemizin siyasi kurumlarının da bu liderlik anlayışına geçmeleri kaçınılmazdır. Buna direnç göstermek anlamsızdır ve mümkün değildir. Dünya ülkelerinin siyasi gidişatlarının varacağı çıkmaz, ülkemiz için bir üstünlük yakalama fırsatıdır, kaçırılmamalıdır. O günlere hazırlık için bugün vakit geçirmeden böyle bir liderler kurulu oluşturulmalıdır.

Denizcileşme Liderliğine Önerilerimiz

Özgürlük savaşının bu aşamasında toplumun denizcileşmesi, ilk yılları ile karşılaştırılırsa çok daha kolay olacaktır. Çünkü liderliğin elinde yukarıda sözü edilen güç olacak, iletişim ağlarını kullanarak toplumun her ferdine ulaşabilecektir.

Lider her şeyden önce denizcileşme seferberliğinin başladığını duyurmalıdır. Geçen yüzyılın ortalarında kesintiye uğrayan özgürlük savaşının devamı olduğu gerekçeleri ile anlatılarsa millet bu seferberliği onaylar.

Duyurunun hemen ardından deniz endüstrisinin yeniden örgütlenerek yapısının değiştirilmesi gerekir. Ancak her eylem sıralı değil koşut olmalı, her biri ayrı ayrı ele alınsa da birbiri ile paralel yürütülmelidir. Milletin bunları başarması için gereken hem düşünsel hem de kas gücü zaten mevcuttur.

Liderliğe ilk eylem önerimiz şudur.

Türk deniz endüstrisinin yönetimdeki temsilcilerinin denizcileşmesi sağlanmalıdır.

Seksen yılı aşkın süredir uygulanmasına rağmen çözüm üretemeyen yöntemleri bırakmak, geleneği terk etmek sıradan bir insan için kolay değildir. Görev üstlenecek kişi önce yeni bir düşünce yöntemi geliştirmeye karşı direncini ölçmelidir. Denizcileşmenin ülke için anlamını göz önüne alarak, varsa, direncini kendisi kırmalıdır. Yönetimdeki her ferdin sıra dışılık göstermesi gerekecektir. Yıllarını bu endüstri içinde geçiren her kişi denizcileşme seferberliğinde ivedilikle rehberlik görevi üstlenmelidir. Herhangi bir denizciye bu görev verilmez, üstlenilir. Yani gönüllülük esastır. Üstleneceği görevin gereği sorumluluğun ağırlığını bilen yönetimdeki her denizci kendini sınamalıdır.

Aşağıda, denizcilerin ve deniz endüstrisinin yeniden örgütlenme örneği verilmiştir. Örnek tartışmaya açıktır. Amaç, endüstrideki en küçük paydaşın en küçük birimindeki bir denizcinin genel çerçeve içinde kendisine yer bulmasını sağlamaktır.

Denizcilerin Yeniden Örgütlenmesi

Türk deniz endüstrisini omuzlarında taşıyan denizcilerin her birini içine alan bir sınıflandırma aşağıdaki gibi olabilir. Bir denizci aynı anda her kümede yer alabilir:

(a) Akademisyen, yönetici, uzman, hukukçu; düşünce üreten, deniz endüstrisi için söyleyecek sözü olan her insan «denizci akıl» kümesindedir.

(b) Endüstride yatırım yapma ve yapılmış yatırımları yönetme bilgi ve deneyimine sahip denizciler «denizci sermaye» kümesindedirler.

(c) Alın terinin her bir damlasının; emeğin değerini bilen, emeği yüksek verimle kullanma becerisine sahip deneyimli denizciler «denizci emek» kümesindedirler.

Böyle zeminlerde toplanan denizciler endüstriyi her zaman bir üst düzeye çıkaracak düşünceler üretir, geliştirirler.

Deniz Endüstrisinin Paydaşlarının Yeniden Örgütlenmesi

Türk deniz endüstrisini altı başlıkta toplanan paydaşlar oluşturur. Her üst paydaş aşağıda kısaca, genel bir çerçeve çizilerek tanımlanmıştır. Ancak alt başlıklardaki paydaşlar tanımlarını kendileri yaparlar:

(a) Üzerindeki her tür donanımı dâhil gemiyi üreten ve onaran; üretileni geri dönüştüren denizciye «tersaneci» denir.

(b) Denizden besin olarak elde edilecek her tür ürünü sağlayan, denizcilik eğitiminin doğal eğitmeni denizciye «balıkçı» denir.

(c) Dünyanın malını ayırım yapmadan taşıyan denizciye «taşıyıcı» denir.

(ç) Enerji kaynağına ulaşım aracı olarak denizi kullanan denizciye «üretici» denir.

(d) Denizcinin konukseverliğinin temsilcisine «turizmci» denir.

(e) Denizdeki denizciye her tür desteği karadan sağlayan denizciye «destek hizmeti sağlayan» denir.

Sonuç

Denizcileşmenin önemi ticâretin deniz endüstrisine duyulan gereksiniminden kaynaklanır. Bu önem, dünya nüfusu ile doğru orantılıdır ve ikisi arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Herhangi bir malın üretimi planlanırken küresel hesaplar yapıldıkça, birbirinden binlerce mil uzaktaki üretici ile tüketici arasında yerküreyi ilgilendiren binlerce ortak konu oldukça bu önem sürecek, gün geçtikçe artacaktır.

Denizcileşme gelişmiş ülkelerin tecrübe ederek ulaştığı bir sonuçtur.

On dördüncü yüzyılın ortalarından on beşinci yüzyıla kadar deniz, dünyanın taşıma ve beslenme ile ilgili küçük gereksinimlerinin ikincil karşılayıcısıydı. İlk sıra her zaman karadaki olanaklarındı. Özellikle on beşinci yüzyıldan sonra ticârî baskıların farklı ürün taşıma yollarına zorlaması, ülkelerin gözlerini denize döndürmüştür. Yeni toprakların keşfi ve bu topraklara yerleşim, ardından bu topraklar ile ticâret, denizi vazgeçilmesi imkânsız bir vasıta yapmıştır. Bu başlangıcına dönüşü olmayan bir yolun sonudur. Kara veya havayolu da ticâret için dikkate değer birer vasıta olmayı sürdürecektir. Ancak her zaman denizyolunun küçük eksikliklerinin birer tamamlayıcısı olacaklardır. Bu yaşanarak, tecrübe edilerek ulaşılan bir sonuçtur.

Ortalama akıl, tecrübelerden mutlaka yararlanılması gerektiğini söyler.

Bu tecrübe, ticâret için denizden daha elverişli ve kullanışlı başka vasıtalar keşfedilene kadar gelişmek ve her zaman gelişmek için denizcileşme dışında başka yolun olmadığını gösterir.

Diğer taraftan, ticâretin ilk ve ana eylemi üretimin enerjisinin temininde deniz henüz yeni kullanılmaya başlanmıştır. İnsanlığın denizle bir önceki ilgisine bakarak enerji alanındaki ilişkisinin çok daha hızlı gelişeceği görülebilir. İnsan yaşamının her alanında deniz büyük yer kaplamaktadır, bu yer zaman geçtikçe büyüyecektir.

Bu cümlelerden yola çıkarak, denizcileşemeyen ülkelerin sıkıntılarının, buhranlarının bitmeyeceği tespiti yapılabilir. Çünkü denizsiz yaşamaya çalışan bir toplumun yaşam kaynaklarından biri eksik demektir. Öncelikle bu tespitin ülkenin her ferdince onaylanması sağlanmalıdır. Bunun ilk adımı, denizcileşme kararının verilmesidir.

Türkiye’nin topyekûn sürdürdüğü bugünkü mücadele istiklâl savaşının aşamalarından biridir. Şimdilik mücadele Mavi Vatan üzerinde sürmektedir. Bu millete açıklıkla anlatılmalıdır. Diğer yandan bu gerçek denizcileşme seferberliğinin zaman yitirmeden başlatılması gerektiğini göstermektedir.

Doğrudan sosyal yaşamını değiştiren ve dönüştüren siyasi kararların başarılı sonuçlanması için mutlaka milletin onayına ihtiyaç vardır. Diğer ifade ile tüm ulusun kaderini etkileyecek mücadelelerin başarısı için seferberliğin milletçe onayı gerekir. Denizcileşme eylemine de bu pencereden bakılmalıdır. Devlet denizcileşmenin önemini anladıktan sonra izlenecek yol aşağı yukarı bellidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurucu iradenin devrimleri böyle çalışmalara örnek alınabilir. Liderliğin tek bir kişi değil, bir kurul tarafından üstlenilmesi gerektiği farkı unutulmamalıdır.

Günümüz toplumumuzda denizcileşme dışında bir yolla gelişilemeyeceği, denizcileşmenin yukarıdaki yolla sağlanabileceği görüşümüzün kesin sonuç olduğunu sonuna kadar kuvvetle savunuruz ancak danışmanın gücüne inancımız nedeniyle savımızı her zaman tartışmaya açık bırakırız.

Pruvanız netâ olsun!

Yakup Korkmaz

Tuzla - İstanbul

201905080600

yakupkorkmaz.com © denizci’